Uçaktan iner inmez eşime, anneme, ve beni istasyondan alacak arkadaşıma mesaj gönderdim. Ancak iletilmediğini gördüm. Hızla yürürken "nasılsa birazdan gider" diye düşünerek telefonu cebime koyup devam ettim. Otobüste tekrar baktım. Hala gitmemişti mesaj. Peki ama nedendi? Şu anda bu konuya odaklanamıyor, bir an önce trene yetişmeye çalışıyordum. Trene bindiğimde, uçaktan ineli 1 saat olmuştu. Vardığımı öğrenmek isteyenler için uzun bir zamandı bu. Trende telefonu kurcalamaya başladım. Hala anlayamıyordum. Yurt dışı paketinı karşılayan tarifem olduğunu Turkcell'den daha önce öğrenmiştim. Tarifem yurt dışına açıktı. O halde neden internete giremiyordum. Neden kimseyi arayamıyordum? Bir süre sonra yaptıklarımın bir işe yaramadığını gördükten, çabalarım sonuçsuz kaldıktan sonra, geceden kalma uykusuzluk ve yorgunlukla, daha 2 saatlik yolum olduğunu düşünerek hafif bir uykuya daldım. Bilet toplamaya geldiklerinde telefonumu gösterip neden kullanamadığımı sormaya çalıştım. Sormaya çalıştım diyorum zira İngilizce bilmiyorlar ve bende de o kadar İtalyanca yok :) Keyifli bir tren yolculuğundan sonra ( her şeye rağmen her anın tadını çıkarmak gerek ) saat 17.00'de Lecce'ye vardım. Esas şimdi çalışmayan telefonumla ne yapacaktım? Arkadaşım beni istasyondan alacak Leverano'ya götürecekti. Leverano Lecce'nin bir ilçesi ve arkadaşımızın düğününün olduğu yerdi.
İstasyondaki dükkanlara girip beden diliyle ve yine de çağrışım yapar umuduyla İngilizce konuşarak derdimi anlatmaya çalıştıysam da bir sonuç elde edemedim. Lakin ortak wifi kullanım alanı yoktu. Bu sefer de canım fena halde kahve çektiğinden bari bir kahve içeyim de kendime geleyim diye düşündüm. Kahvemi alıp gelene geçene "speak English?" sorusunu sorarak, telefonu gösterip yardım alabilir miyim diye bekleyerek başka ne yapabileceğimi düşündüm. İstasyonun önündeki taxilere yaklaşıp Leverano'ya beni götürebilir mi diye sordum. İyi ki elimde Guiseppe'nin (arkadaşımın müstakbel eşi) kartı vardı. Orada da ev adresi yazılıydı. Eh kendimi garantiye almıştım nasılsa düğün vaktinden önce oraya varırdım. Lecce -Leverano arası yalnıca 20 dakikaymış. O sırada bilet satılan bankoya gidip telefonumla ilgili sorun olduğunu anlatmaya çalışınca bana "Windt" diye bir yer gösterdi. Orası neresi diye bakınırken bizim Turkcell bayii gibi bir yer olduğunu anladım. Ve içeri girip "English?" soruma "Yes" cevabını alınca birden aydınlandım. Derdimi anlatıp çaresizce ne yapabileceğimi öğrenmeye çalışınca, oranın abonesi olmadığım için bir şey yapılamayacağını, yeni hat almamın da bir sürü prosedüre bağlı olduğunu öğrendim. Görevli kişi telefonumu isteyip ardından bir şeyler yapınca telefonuma mesajlar gelmeye başladı. Meğer kendi wifi şifresini girmiş sağolsun. Dünyayla yeniden bağlantım kurulmuş gibiydi. Gelelim dünyayla sanki bağlantım kopmuş gibi hissettiğim anlara. Kaybolmuş ve "hiç" likte gibi hissettiğim anlar:
Trenden inmiş tanımadığım, dilini bilmediğim ve hiç kimseyle iletişim kuramadığım bir yerde, beni merak edenlere dahi haber veremediğim bir anda hissettiklerim....boşlukta, hiçlikte, hiç bir yerde, kendimle baş başa ve oldukça hafif hissettim. Bazen tuhaf düşünceler gelir aklıma, tuhaf hayaller. "Şu an uzay boşluğunda, her şeyden uzak, kısa bir an için bile olsa kaybolsam", derim. Belki de o anlık sorunlardan uzaklaşma arzusu, kendini dinleme ve kurtarma isteği. İşte o an sanki bu hayalimi yaşadığımı hissettim. Hiç kimseyle bağlantı kuramadığınız, dilini bilmediğiniz, daha önce bulunmadığınız bir yerde durmak. İşte bu anı yaşamak için bir süre sadece durdum. İstasyondan çıkıp durdum ve etrafıma bakındım. Garip bir haz veren durum vardı. Zaten ben bir kahve içeyim keyfinin de ancak böyle bir açıklaması olabilirdi. Her durumda keyifli bir an yaratmak.
Kahveden sonra kafam daha çok çalışmış olacak ki, bilet satan yere de sorup windt denen yere gitmem ve telefona kavuşmam bu sayede oldu. Sonunda arkadaşım beni almaya geldi. Hazırlanıp düğüne gitmek için vaktimiz bile kalmıştı.
Düğün......... ( devamı bir sonraki yazıda..)
Yorum için açıklama